KÜRESEL GÜNEY ÖNCÜLÜĞÜNDE ENTEGRASYON

Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) kalkınmacı, dünya ekonomisinin eşit-siz ve adaletsiz yapısı içerisinde Güney ülkelerini gözeten bir uluslararası kuruluş. Bu anlamda her yıl yayımladığı Ticaret ve Kalkınma Raporları yakından izlenmesi gereken önemli birer doküman. 2022 raporundaki Kırılgan Dünyada Güney Öncülüğünde Entegrasyon da kritik sorunlara parmak basıyor.

2021’deki yüksek büyüme temposundan sonra küresel ekonominin yavaşlaması kaçınılmaz görülüyor. Bu ivme kaybının küresel bir durgunluğa yol açsın veya açmasın, gelişmekte olan ülkeler (GOÜ) başta gelmek üzere hane halklarının, firmaların ve hükümetlerin kırılganlıklarını artıracağı açık.

Bu yıl küresel ekonomiye zarar veren etmenler Ukrayna savaşı, enflasyonu düşürebilmek için önde gelen merkez bankalarının faiz artışları ve Çin’de beklenenden daha keskin yavaşlamadır. Tüm bunlar finans, emtia ve emek piyasalarına zarar vererek durumu daha da kötüleştirdi. Finansallaşma ve şirket yoğunlaşması gelir dağılımını daha bozarak, borçluluğu artırarak ve yatırımları sınırlayarak (hem kamu hem özel), küresel talebi zayıflattı ve büyüme umutlarını sekteye uğrattı. Emek piyasalarında küresel tedarik zincirlerindeki parçalanmanın yanında sendikalardaki zayıflama ücret artışlarını baskıladı.

1) Eşitsizlik-Durgunluk döngüsü: 2020’de kapanmaların etkisiyle şirket kârları düştü. Ekonomik aktivite hızlanınca gerek gelişmiş ekonomilerde gerekse GOÜ’lerde gelir içindeki emek payları geriledi. Bu ekonomiler durgunluk-tan çıkınca âtıl kapasitenin kullanılması ve çalışma saatlerinin artışıyla yaygın görülen bir olgudur. Emek kesiminin güçlü olması halinde ücretlerde de paralel bir yükseliş görülür. Ama gerçekte son 50 yılda ekonominin iyileşme dönemlerinde hep ücret artışlarının bu sürece ayak uy-duramaması dikkat çekiyor.

Dünyada yaygın bir enflasyon yaşandığı bir süreçte emek payındaki azalma, satın alma gücündeki erozyon daha belirgin hissediliyor.

Düşen emek payları birçok ülkede düşük ücretlere bel bağlayan ihracata dayalı büyüme stratejisiyle yakından ilintilidir. Ancak bu düşünce sorunludur. Çünkü emeğin payındaki düşüş yetersiz büyümenin sonucu değil, yurtiçi talep ve yatırımı zayıflatması kaynaklı nedenidir. Bu hatalı yorum gerek gelişmiş gerekse GOÜ’lerde aynı anda ihracat payını artırmak için rekabete yol açıyor. Ücretlerde dibe doğru yarışı tetikliyor. Öyleyse bu süreç tersine çevrilmeli, hane halkı talebi canlandırılarak daha sağlıklı büyüme tempoları yakalanmalı, ücret artışları hızlanmalı ve uzunca bir süre yüksek kalmalı.

2) Mali ve parasal politikalar: Ekonomik aktivitenin çekici gücü olan hükümetlerin mal ve hizmetlere harcamaları on yıllardır geriliyor. Bu olgu hem gelişmiş ülkeler hem de GOÜ’ler için geçerli. Her durgunluktan sonra “mali tamponların oluşturulması” için baskı yapılıyor. Ekonomik şoklar sırasındaki zorunlu olmayan ama geçici mali genişlemelerle ekonominin optimal denge düzeyine yaklaşacağı öne sürülüyor.

Ancak araştırmalar bu döngü karşıtı geçici genişlemelerin potansiyel çıktıyı artırmaya yetmeyeceğini, bunun için istikrarlı bir ücret, toplam talep artışı ve teknolojik ilerlemeye gereksinim duyulduğunu gösteriyor. Saf döngü karşıtı bir yaklaşımla yetinilmesi, eşitsizlikleri azaltma ve iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmeye yetmeyeceği gibi, mali sürdürülebilirliği de sağlamayacaktır. On yıllardır devam eden dengeli bütçe arayışı, gelir ve istihdamda konjonktürel dalgalanmaları sıklaştırdığı gibi, hükümetler ve merkez bankalarını daralmalarda sık sık acil ödemeler yapmak zorunda da bırakıyor.

3) Kredi ve sermaye oluşumu arasında kopan bağ: Küre-sel ekonomide büyük dönüşüme rağmen yatırım oranları tüm dünyada uzun dönemli bir gerileme sürecinde. Bunun iki temel nedeni var: birincisi, büyümenin yavaşlaması, özellikle emek gelirlerinin duraksaması nedeniyle hane halkı tüketim ve yatırımının ivme kaybetmesi; ikincisi ise, finansallaşma sürecinin hızlanması, bunun da varlık tesisinin sermaye oluşumundan ayrışması. İşi daha da kötüleş-tiren, yatırımla büyüme arasındaki karşılıklı neden-sonuç ilişkisi nedeniyle, büyümenin yavaşlamasının beklenmesiyle yatırımın gerilemesi, bunun kendini doğrulayan bir kehanet haline gelmesi.

Finansallaşma parasal ve mali politikalar sonucu hız kazandı. Otuz yıldır kredi yaratılması sabit sermaye oluşumundan daha hızlı gelişti, bu süreç COVID-19 salgını döneminde de devam etti.

Önde gelen ekonomiler kredi banyosu yaparken bu krediler üretken alanlara gitmedi. Bankacılık ve finansal düzenlemeler finansal spekülasyonlar için yeni fırsatlar yaratırken, banka dışı finans kesiminin de hızla genişlemesine yol açtı. Bu şekilde kısa vadeli fonların spekülatif kullanımı sabit yatırımları geride bıraktı ve finansal istikrarsızlığı körükleyerek güveni zedeledi.

4) Ödemeler dengesi kırılganlıkları: GOÜ’leri tehdit eden iki çeşit dışsal faktör bulunuyor; dünya ekonomisini bütünüyle etkileyen küresel şoklar ve gelişmiş ülkelerdeki temel makro ekonomik ve dış ticaret politikası değişiklikleri. Bu zorluklar aslında GOÜ’lerin uluslararası ticarete ve sermaye piyasalarına bağlanmaları konusundaki finansal kırılganlıkları ve yapısal zayıflıklarından kaynaklanıyor.

Yükselen ülkelerin politika yapıcılarının karşılaştıkları zorlukların belli başlıları şunlardır:

I.             İhracatın büyümesinde ani ve keskin yavaşlamalar.

II.            Uluslararası piyasalarda ihracat ve ithalat fiyatlarında ani ve keskin değişimler.

III.          Gelişmiş ülkelerdeki politika faizlerinde yükselişler.

IV.          GOÜ’lerin ülke riski primlerinde artışlar.

V.           Aşırı dış borç geri ödeme yükü.

VI.          Dünya finansal piyasalarının GOÜ’lere ilişkin algıların-da değişme.

5) İklim değişikliğine karşı mücadelede mevzi yitirilme-si: Salgın ekonomik aktiviteyle ve salımlar arasındaki bağı koparmanın iklim istikrarını sağlamak açısından gerekli olduğunu gösterdi. 2021’de büyüme yeniden hızlanınca salımlar yeni zirvelere ulaştı.

Eğer dünya çoklu dengesizliklerin üstesinden gelecekse –sadece iklim değişikliğinin değil, kalkınma sorununun ve eşitsizliklerin de– ekonomileri fosil yakıtlara bağımlılıktan kurtarmak için devasa yatırımlar gerekiyor. Bunun için de tarihsel olarak atmosferin kirlenmesinde en fazla vebale sahip sanayileşmiş ülkelerin bu dönüşüm için GOÜ’lere yardım ellerini uzatmaları zorunlu.

Sonuç olarak, Güney ülkelerinin başını çektiği bir sanayileşme stratejisi, çevre yıkımına karşı koordinasyon ve küresel anlamda istihdam yaratımını desteklerken, gelir dağılımını düzeltmek ve kalkınmayı sürdürülebilir bir patikaya oturtmak da önem taşıyor. Bu stratejide dış ticaret, finans, kredi ve makroekonomik politikalar koordine edilmeli ve özel bir önem taşıyan istihdam yaratma hedefine eklemlenmelidir.

Maliye, para ve dış ticaret politikalarındaki kompartmanlaşmanın giderilmesi, bunların farklı hedeflere odaklanması konusunun aşılması, gelir dağılımı bozukluklarını törpülemekte ve refahı sağlamakta önemlidir. En önemli konu politik iradedir.

Son kırk yılın deneyimi ne yazık ki fazla umut vermiyor. Sürdürülebilir ve adil bir ekonomik iyileşme için birikmiş yanlış politikalar risk oluşturuyor.

Sistemik ekonomik, toplumsal ve iklimsel çöküş olasılığını canlı tutuyor. Fakat bir fırsat penceresi de bulunuyor. Bu da küresel Güney’in tüm önemli bölgelerde ağırlığını koyarak, gelişmiş ekonomileri de doğru rotaya sokmak için sorumluluk üstlenmesidir.

Künye
TMMOB
Makina Mühendisleri Odası
Bülteni ekidir.
Üç Ayda bir elektronik ortamda yayınlanır.
YAYIN TARİHİ
Kasım 2024
Cilt: 65 Sayı: 778
MMO ADINA SAHİBİ
Yunus Yener
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ
Yunus Yener
YÖNETİM YERİ
Meşrutiyet Cad. No: 19/6 06650 Kızılay Ankara
Tel: +90 312 425 21 41
Fax: +90 312 417 86 21
E-posta: mmo@mmo.org.tr
Web: www.mmo.org.tr
Bu web sitesi çerez kullanmaktadır
Sitemizin çalışması için gerekli olan çerezleri kullanıyoruz. Siteyi kullanmaya devam ederek bunları kabul etmiş olursunuz.
Bizi Takip Edin
MMO
TMMOB